Ana dili ana sütü kadar temiz, besleyici ve faydalıdır. Dil insanlık tarihinin en önemli ihtiyaçlarından biridir. Çünkü insanlar arasındaki tüm ilişkiler dil aracığıyla yürütülür.
Örnek olarak Türkler tarihte on altı devleti kurduklarını söylerler. Bu devletlerden sadece son iki üç tanesinin inancı İslam diğerlerinin inancı İslam değildir. Türk devletlerinin çoğunluğu
Şamanist bir inanca sahipti. Ama ana dilleri Türkçeydi. Türkçe çok zaman devlet dili, yazı ve okul dili olduğu için Türk halkının dini veya inancı tümden değiştiği halde, Türk halkı yaşamaya, var
olmaya devam etmiştir. Bu örnekten şu sonuca varabiliriz. Birincisi lisanın tarihi tek tanrılı dinlerden çok eskidir. İkincisi bir halk inancını, dinini, devlet şeklini tümüyle değiştirse bile
lisanı sürekli devam ediyorsa, o halk tarih sahnesinde kalmaya devam eder. Yine çok açık bir gerçektir ki, eğer çağımızdan yüzyıl önce Türkçe dili tümden yok edilseydi, bugün dünyada Türk halkı
diye bir halk kalmazdı. Demek ki dili yok edilen halkın ismi bir iki asır sonra tarih sahnesinden tamamen silinip gider…
Örneğin tarihte yazısı, okulları olan Sümer halkı gibi birçok halkın dili yok olunca bu halklar tarih sahnesinden silinip gittiler. Sadece tarihte ve tarih kitaplarında izleri kaldı. Ama artık şu
anda Sümer halkı gibi bir halk yoktur.
Dilin önemine ait örnekleri çoğaltabiliriz. Edebiyatçılar Rus dili ve edebiyatı, Alman dili ve edebiyatı, Fransız dili ve edebiyatından bahsederler. Rus dili, Alman dili, Fransız dili yok
edilirse, o halkın edebiyatı, şiiri, masalları, vecizeleri, atasözleri, sanatı, tiyatrosu hepsi yok olur veya Sümerler gibi tarihte birer anı olarak kalır.
Bir dilin toplum içindeki önemini çok iyi kavrayan dil bilimciler şöyle derler: Çağımızda bir halkı yok etmek istiyorsan onu fiziki olarak yok etmeye gerek yoktur. Bir halkın dilini yok edersen,
o halk bir iki nesil sonra tümden yok olur. Sadece eğer varsa tarihteki eserleriyle adı anılır. Yani hatıralarda belki adı kalır.
Örneğin Türkiye’de belli coğrafi bölgelerde kendi içine kapalı Kürt halkı Kürtçe konuşmasaydı veya Türkiye’de Kürtçe konuşan bir topluluk kalmasaydı, bugün ülkede Kürt problemi gibi bir problem
olmazdı.
KÜRTÇE LİSANI NE DURUMDADIR?
İnançları, hatta mezhepleri aynı olduğu halde demokratik ve hakkaniyet temelinde çözümler üretilmeyince lisan iki halkın arasında uzlaşmaz çelişkiler oluşturabilir. Bu çelişkiler bazen şiddet ve
savaşa varabilir. Yıllardır Kürtçe diye bir dil yoktur. Kart kurttan Kürt türemiştir diye Kürt halkını inkâr edenler hayatın gerçekleri karşısında hüsrana uğradılar. Bugün Kürtçe Kuzey Irak’ta
okul dilidir. Irak Parlamentosunun, Irak devletinin kabul ettiği resmi bir dildir. Yazılı basını ve dört beş TV kanalıyla Kürtçe kendi geleceğini garantiye almıştır. Oysa Dımılki-Zazaki diline şu
anda tüm kapılar kapalıdır.
ZAZACA İLE KÜRTÇE ARASINDAKİ İLİŞKİ NEDİR?
Türkiye’de sayısal olarak Zazaca-Dımılice konuşanlar Türkçe ve Kürtçeden sonra üçüncü sıradadır. Bu dili konuşanlar bu dile Dımılki, Zazaki, Kırmancki diyorlar. Bunların anlam farklarını
halkımız çok iyi biliyor. Son zamanlarda Dersimce kelimesini de kullananlar var. Bu terimlerin hepsi de kullanılabilir. Sadece yeni terimlerin anlamını ve kapsamını belirlemek gerekir. Örneğin
Dersimce dili Osmanlı dönemindeki Dersim Eyaleti ve çevresindeki Alevileri kapsar gibi açıklamalara ihtiyaç vardır. Kelimeler üzerine fırtınalar koparmak bence çok anlamsızdır. Özellikle devlet
makamlarına verilen dilekçelerde Dersimce kelimesini kullanmak en çok sevdiğimiz ismimizin yani Dersim kelimesinin yaygınlaşmasına, meşrulaşmasına katkısı olur.
Tartışma aşaması bitmiş, sonucu kesinleşmiş bir konuya kısaca değinmek istiyorum: Çağımızın dil bilimcileri Zazaca ile Kürtçeyi fonetik=sesbilgisi, morfoloji=şekil bilgisi, sentaks=sözdizimi,
leksik=kelime hazinesi alanlarında karşılaştırma yapmışlar. Dil benzerliklerini ölçen makinelere vermişler. Bunların orta İrani diller grubuna bağlı ayrı ve özerk diller olduğunu açıklamışlar. Bu
iki dilin birbirinin lehçesi olamadığı yıllar önce kesinleşmiştir. Bu bilimsel tahlilleri hâlâ kabul etmeyenler yanlış düşünceler peşinde, yanlış yollara devam edebilirler. Demokrasi ve hoşgörü
kuralları içinde herkes kendi yolunu kendi belirler.
Bence bu dil uzmanlarının açıklamasından daha önemli olan pratik bir çözüm var. Bu dilleri konuşan iki kişiden biri sadece Kürtçe, biri de sadece Zazaca biliyorsa, birbirini %3 bile anlayamazlar.
Sadece bu somut durum bu iki dilin ayrı dil olduğunu ispatlar. İki lisanın içindeki ortak kelimeleri aramanın hiçbir önemi yoktur. Çünkü ortak kelimelerin çoğu Farsça kökenlidir ve bu ortak
kelimelerin binlercesi Türkçeye de geçmiştir. Yani Türkçe, Kürtçe, Zazaca, Arapça ve Farsça dilleri içinde binlerce ortak kelime bulunur ama bu diller birbirinin lehçesi sayılamazlar.
Bugün Zazaca nın ayrı alfabesi, ayrı sözlüğü ve dilbilgisi kurallarının kitapları vardır. Ayrıca bir dil hakkında o dili konuşanlar karar verir. Bugün Zazaca konuşanlar Kürtçeyi anlamıyor ve
Zazacanın ayrı bir lisan olduğunu söylüyorlar ve kendi lisanının önemini kavrayan bilinçli Kırmanclar, Zazalar bu lisanın yok olmaması için uğraşıyorlar. Gerekli önlemleri almak istiyorlar. Bu en
doğl insani bir haktır. Bunlara engel çıkarmak isteyenler hakkaniyet ve insaniyet kurallarına saygısızlık ediyorlar. Ama Dersimliler nasıl ki saçma “kart kurt” teorisini kabullenmedi ve Kürt
halkının demokratik haklarına destek verdi. “Çart çurtu,” ve dilimize karşı yapılan baskı ve tehdidi de kabullenemez ve kendi diline, kültürüne, inancına sahip çıkar. Çünkü haksızlığa pabuç
bırakılmaz, pabuç atılır.
KIRMANCKİ (ZAZACA) DİLİ YOK OLACAK MI?
Bir dil ne zaman yok olma aşamasına gelir? Dil bilimcileri bu soruya söyle cevap veriyorlar:
Birincisi çağımızda bir dil okul ve yazı dili değilse, yok olma tehlikesi başlamıştır.
İkincisi o dil sokaklarda konuşulmuyorsa, yok olma tehlikesi artmaktadır.
Üçüncüsü o dili konuşanlar ev içinde de konuşmuyorlarsa, yok olma tehlikesi son aşamaya gelmiştir.
Bugün Zazaca dili okul dili değildir. Sokaklarda ve evlerde konuşanlar ise yok denecek kadar azdır. Yani dil uzmanlarının ölçülerine göre lisanımız yok olmanın son aşamasına gelmiştir.
LİSANIMIZI KURTARMA YÖNTEMLERİ
Çağdaş dünyanın demokrat insanları Dünya kirliliğine tedbirler öneriyor, Dünyada yok olmaya başlayan hayvan ve bitki türlerini korunmaya, kurtarmaya çalışıyorlar. Yok olma aşamasına gelen
dillerin korunması için önlemler alıyorlar. Bizler lisanımızı korumak ve yaşatmak için Dünyadaki tüm demokratik halk hareketleriyle, çevrecilerle birlikte hareket etmek zorundayız.
Dünyadaki tüm güzellikleri korumak isteyenler yeryüzünde yok olacak her canlı, her dil insanlık için geri gelmeyecek bir güzellik ve çeşitliliktir diyorlar.
Yok olacak canlı ve dilleri koruma amacıyla fonlar ayırıyorlar.
Diller çimenler ve ayrık otları gibi azgın değildir. Diller renkli güllere, nazik çiçeklere benzerler. Dillerin yaşaması için korunmaya ihtiyaçları vardır. Dillerin korunması ve yaşamını devam
ettirmesi ise okullarla, gazetelerle, televizyonlarla kısaca yazılı ve görsel basınla olur. Gençlerimiz hem Türkçeyi, İngilizceyi, hem de ana dilini öğrenebilir ve öğrenmelidir. Çünkü ülkemizde
Türkçe ortak anlaşma dilimizdir. Ayrıca yabancı dil öğrenmek de faydalıdır.
Biz Dersimliler veya tüm Kırmancki (Zazaca) konuşanlar yıllarca bu amaçla Türkiye’de çok dillilik, çok kültürlülük için mücadele verdik. Kürt halkının demokratik mücadelesini destekledik.
Bu uğurda bedeller ödedik. Ama Türk ve Kürt kutuplaşmasından dolayı bazı çevreler çok kültürlülüğü içine sindiremiyorlar. Zazaca lisanını kendi lehçesi sayıp zamanla yok etmek istiyorlar.
Özellikle baskı görenlerin diğer dillere, gruplara baskı uygulamaya kalkışması akılla, mantıkla, insanlıkla bağdaşamaz…
Dünyadaki tüm demokratların koruma altına almak istediği bir lisanı yaşatmak için öncelikle o lisanı konuşanların el birliği ile kendi dillerine sahip çıkması gerekir. Gerek iç çelişkilerden ve
mücadelelerden, gerekse dünyadaki değişimlerden ve Avrupa Birliğiyle ilişkilerden dolayı Türkiye bir değişim veya kargaşa süreci yaşamaktadır. Bizler bu süreci iyi bir şekilde tahlil etmeli ve
değerlendirmeliyiz. Özel veya resmi televizyonlarla yayın yaparak, dil enstitüleri kurarak, günlük gazeteler çıkararak, okullarda seçmeli dil dersleriyle, halk içinde gönüllülerin katılacağı
kurslarla dilimizin öğretilmesini sağlamalıyız. Elimizde bulunan dilbilgisi kitaplarını ve sözlüklerini parasız dağıtıp dilimizin gelişme sürecini hızlandırmalıyız. Ancak bu yöntemlerle
lisanımızın yaşamasına katkıda bulunabiliriz. Şu anda önümüzde hukuki engeller yoktur. Engel sadece bizim tembelliğimizdir. Bu işin çok basit ve kolay olmadığının farkındayız. Ama tüm zorluklara
rağmen dilimizi kurtarma çalışmalarını başlatmak için ilk adımı atmak zorundayız. Bu konuda bilinçli arkadaşlarla konuşarak ilk adımı veya adımları belirleyebiliriz. Ağlamayan çocuğa meme
verilmez. Çaba harcamadan hiçbir iş başarıya ulaşamaz. “Hak verilmez alınır” özdeyişini rehber edinmeliyiz.
Celal YILDIZ
http://www.dersimnews.com/